Küçük Bir Kaçamak: ¨ İstanbul ¨
Sürekli Bir önceki yazıda can sıkıntısı falan derken, bu sıkıntıyı hemen geçirmek için başlıktan da anlaşılacağı üzere küçük bir İstanbul kaçamağı yapayım dedim. Cuma sabahı projemizi şirket geneline sunum, ardından da derse gidiş, sonrasında da AŞTİ ile başlayan İstanbul kaçamağı diyelim. Akşam kuzenle Taksim’de buluşalım dedik. Cuma günü oluşu, akşam 21.00 oluşunun verdiği kalabalıkla daldık Taksim’e … Geçen geldiğimde yanlış mail verişimiz yüzünden boşuna giden belediye fotoğraf çekim yeri (!)‘nde fotoğraf çekinelim yine diyerekten ufak bir kare yakaladık, her ne kadar net olmasa da içimizde kalan bu olayı gerçekleştirdik, mutluyuz. Sabahtan beri bir şey yememiş olmanın verdiği gazla nerede yemek yesek olaylarına girdik ki, kısa bir süre sonra MekiMed diye bir mekana giriş yaptık. Ardından da önerdiğiniz yemeği getirin deyişim ve gelen yemek :
Yemek fotoğrafı güzel olmasına güzeldi de çalışanlarının suratsızlığı olmamıştı. İlgi alaka neredeyse sıfır diyebilirdim. İkimizin de yorgun oluşu nedeniyle direk eve geçelim dedik. Ardından muhabbet falan derken yatış 03.00’ü buldu sanırım. Ertesi güne yaptığımız güzel kahvaltı ile enerji depolayan biz, Cumartesi gününü dolu dolu geçirelim dedik. Daha önceden kuzen ( Mehmet ), sevgilisi ( Nazlı ) ile günü planlamışlar. Biz de kahvaltı sonrası planı uygulamak için hazırlanıp Nazlı ile buluştuk. Ardından vapurla Anadolu yakasına geçelim dedik. Denizden kare vereyim :
Üsküdar’da indikten sonra yürüyerekten Fethi Paşa Korusu’na gittik. Her ne kadar yürümeyi sevmeyen ben, o kadar yokuş çıksam da ( dinlenerekten ), ter içerisinde kalsam da iyi oldu gibi. Orman, hafif bir esinti, banklar, yeşillik, insanlar, hafiften güneş … Güzel bir manzara deneyimi oldu. Hem de benim için farklı bir yerdi. Gitmyenler için gidilmesi ve görülmesi gereken yerlerden birisi diyebilirim. Aşağıda boğaz manzarasını görebilirsiniz :
Ardından da Beylerbeyi’ne geçiş yapalım dedik. Beylerbeyi’nde görülmesi gereken yerlerden birisi de ¨Beylerbeyi Sarayı ¨imiş. Boğazın dibinde olan yeri beğendim. Saray direk şan şöhret kokuyordu. Malum Osmanlı bu … Ama şu dikkatimi çekti, kapılar, pencereler, dolaplar, aynalar her şey aşırı derecede büyük ve gösterişliydi; aynı şekilde de oturulan sandalyeler de o derecede yere yakındı. Alakayı kuramasam da saraydaki harem kadınlarının boylarının kısalığına verdim. Onun dışında da odalar hep birbirinin aynısı gibiydi. Asıl görülmesi gereken odalar restore ediliyor imiş … Ama bayramlardaki padişahın kabul odası gerçekten büyük ve güzeldi. Hele hele aşağıda verdiğim boğaz ve deniz manzaralı banyo da beni benden aldı. Şöyle bir düşündüm de manzarayı izlemekten buradan çıkmak istemez insan :
Sonraki durak da Kadıköy oldu. Direk sokaklara, kalabalığa daldık. Ardından Akmar Pasajı’nda küçük bir kitap inceleme molası yaptıktan sonra nerede yemek yesek sorunsalı başladı. Yemek yiyecek mekan arayışı sonunda da Rakı + Balık olayına girelim dedik ( iyi de yaptık gibi ) … O sırada telefondan Akmar Masajı’ndan adaş ( Mumcu ) check-in yaptı. Fırsat bu fırsat diyerekten mesajlaşma sonrası yanımıza gelen adaşla ayak üstü kısa bir muhabbet ettik. Kırmayıp geldiği için teşekkürlerimi iletiyorum. Sonrasında da oturduğumuz mekan, balık, rakı :
Saatin ilerleyişi, akşam oluşu nedeniyle Metrobüsle tekrardan karşıya geçip Nazlı’yı evine uğurlarken biz de Nişantaşı’nda alkolun etkisini azaltalım dedik. Dedem her İstanbul’a gelişinde Osmanbey’e gittiğini söyler söylemesine de hep merak ederdim. Tamam her ne kadar biz o gittiği toptancıların bulunduğu yerleri gezmesek de İstanbul çapında iyi bir semt olduğunu öğrendim kuzen sayesinde. Garipsedim de, bu kadar lüks semt ve giyim için toplanan toptancılar … Ardından da Starbucks’da son molamızı vererekten günün yorgunluğunu eve gelerek attık. Bu yazının bu kısmını Cumartesi gecesinden bitiriyorum. Pazar günü de sakin geçti. Yolculuk için Taksim’deki Metro Turizm acentasına doğru 4 Levent metrosuna bineyim dedim. Meğersem Pazar günü İstanbul çapında şehitler adına yürüyüş düzenlenmiş sanırım. Her durakta metroya yürüyüş için binen sayısı artıyordu ve aynı zamanda da metro içerisinde Taksim durağına kadar sloganlar atıldı. Son durak Taksim’de kalabalığın arasına ben de karıştım ve bu tweet’i attım. Ardından The Marmara Oteli’nin altındaki Starbucks’da mideme bir kaç şey indirirken FriendFeed’den Merve’nin de son anda beni yolcu etmeye gelmesi kadar sevindirici bir şey olmadı. Kısa süreliğine de olsa kalkıp onca yolu beni uğurlamaya gelen Merve’ye buradan da teşekkür ediyorum. Not: Ha, unutmadan yanımdaki Ömer F. Tanrıverdi’ye de buradan selamlarımı iletiyorum. Nice birlikte yolculuklara kardeşim