Film İzlenimim: " New York'ta Beş Minare (2010) "
Aslında sırf sosyal mecradaki yorumlara dayanamayıp gitmek istediğim filmdir kendisi. Fragmanını dahi izlememiştim. Konusunun ne olduğunu da bilmiyordum. Kimisi filmi çok beğenirken kimisi de yerden yere vuruyordu. Fragmanlar, gerçekten çok şeyi değiştirebiliyorlar. Kimisine büyük beklentiler verip filme gelmesi için baskı kurarken kimisi içinse bir anlam ifade etmiyor. Ama şunu özet geçmeliyim ki öyle beklenti içine girilip de gidilecek bir film değil, ama gel gör ki Türk sineması namına ( efekt, olaylar … ) güzel bir film diyebilirim. Bu haftaki sınavların bitimi ile Büşra ile sinema yapalım dedik ve 16.00 seansına Kentpark’a bilet aldık. Yemek ye, sohbet et, dolaş derken zaman geldi çattı ve yerlerimizi aldık. Zaten şu noktadan sonra spoiler içerik içerebileceğinden izlemeyenler bundan sonrasını okumasın diyebilirim. Film direk aksyon içeren sahnesiyle ki, bu sahne bomba yüklü arabanın çalıştırılması ve arabanın havaya uçuşu ile başlıyor. Ardından da polisler derken, olaya giriş yapılıyor. Arka Sokaklar’ın meşhur komser ” Kemal ( öyle miydi ? ) ” karakteri burada da başgösteriyor. Sanırım bu adamla polislik örtüştü bayağı bayağı … Sonrasında da cemaatler, zikirler falan derken dini örgüt olayına getiriliyor film. Şu zikir sahneleri beni benden alıyor, evet … Sinema salonunun yüksek sesi / bası ile zikir sahneleri bende farklı bir etki yaratıyor kardeşim :) Bu Takva filminde de olmuştu evet … Ardından Amerika’da örgütün başının yakalanması ve sonrasında gelişen olaylar şeklinde filmimiz devam ediyor. Filmin ilk seansında gerçekten aksiyon dolu sahneler vardı ki Türkiye’de çekilen filmler adına güzel bir gelişme. Aslında siyaset / din olayına girmek istemiyordum ama bahsetmeden edemeyeceğim. Film sonunda okuduğum bir kaç blog yazısında bahsedilenlere göre filmdeki Haci karakteri Fethullah Gülen’e benzetilmeye çalışılmışmış. Konusunu dahi bilmeyerek gittiğim bu filmi izlerken ben de aynı etkiye sahip oldum. Sanki sanki dedim. Öyle mi değil mi burada tartışılır ama girsek çıkamayız şu işin içinden … Mahsun Kırmızıgül, bu sektörde adını duyuracak gibi. Zaten film yapısı itibarı ile bütün Türkiye’ye (!) hitap ettiğinden, büyük kitleye hitap ediyor. Güzel değil mi ? Güzel … Blog ismini hatırlamıyorum ama arkadaşın teki, kardeşim madem çekiyorsun, başrolde neden oynuyorsun tarzında bir cümle okumuştum ki, gerçekten katılıyorum. Başrolde oynamamalıydı bence de, ne bileyim işini daha iyi yapacak bir oyuncu elbet bulunurdu.
- Film Türk Sineması adına güzel yapım.
- Dinin içine çok girmiş diye düşünüyorum yazacağım ama filmin isminden belli, o kadar da değil diyeceksiniz …
- Filmin çatışma sahnesine anlam veremedim. Bir takım halinde giriliyor eve vs vs … Birisi ölüyor, duygu namına bişi yok poliste, takmıyorlar takım arkadaşını. Bi’ son sahnede ( ismni hatırlamıyorum ) polis için bizim eleman yere çöktü o kadar. Tamam çatışma içindesin de ne bileyim, şaşır, üzül bişi yap :) Onun dışında son odaya varılan noktadaki 3 tane eli kolu her yeri bağlı adam neden o pozisyondaydı, neden teyp vardı anlayamadım … Pavlov’un Köpeği tarzında bi’ olay mı ?
- Filmde FBI’n Hacı’yı bulamaması da hoşuma giden olaylardan birisidir, alttan alttan sanki gönderilme yapılmış gibi. Hani siz uğraşıyorsunuz ama bizim polisler Haci’nin yanında zaten. Hep Amerika övülecek değil ya …
- Aklıma gelen diğer bir nokta da şu gelin damat. O kadar dinleme cihazı falan kondu eve ama bulamadı FBI, neyse … Bir de ellerinde kıyafet evden koşmaları yok mu, o sahne nedir ?
- Hacı düğüne 3g ile katılıyor. Böyle karşılıklı ağlaşmalar, konuşmalar ; FBI yine uyuyor. Olaya bak.
Filmin son sahnesine geleyim. Güzel bağlandı. Özellikle de hacı’nın anasını görüşü, ardından geriyo doğru bir FlashBack. Olayın ana kaynağını açıklaması ve filmi tam manası ile orada kavranması. Son sahnesinde gözlerim dolmadı değil. Neyse, onu da açıklamıyorum, gidip izlersiniz. Filme IMDB’den 7 puan vererekten yazımı bitiriyorum.